Dilek Çeki
Bu bölümü yazmayı neredeyse yirmi gündür atlatıyorum.
İnsanın kendisi ile ilgili yazması ne zormuş… Şöyle filmi geri sardığında hayretle fark ediyor insan, çok sıradan ve önemsiz denilebilecek şeylerin; son damla olup sadece suyun debisini arttırarak yepyeni yollar açtığını. Çok hırslı biri değilseniz hayatı oyun gibi görüyorsanız ve en önemlisi asıl savaşın kendinizle olması gerektiğini anlıyorsanız, bırakıyorsunuz kendinizi bu akışa.
Dilek Çeki
Bu bölümü yazmayı neredeyse yirmi gündür atlatıyorum.
İnsanın kendisi ile ilgili yazması ne zormuş… Şöyle filmi geri sardığında hayretle fark ediyor insan, çok sıradan ve önemsiz denilebilecek şeylerin; son damla olup sadece suyun debisini arttırarak yepyeni yollar açtığını. Çok hırslı biri değilseniz hayatı oyun gibi görüyorsanız ve en önemlisi asıl savaşın kendinizle olması gerektiğini anlıyorsanız, bırakıyorsunuz kendinizi bu akışa.
Benim bu konudaki en büyük şansım sanırım içimdeki sevgi ve güven duygusu. Sevgim her şeyi anlamamı sağlıyor, güvenim ise hayatın içinde cesurca yürümeyi.
Ankara doğumluyum, çocuk ve genç zamanlarım o yıllar sanatın ve kültürün de başkenti olan gri kentte geçti. Ben o dönemin şık, saygılı ve olağanüstü sade insanlarını çok özlüyorum.
İki kardeştik ama babaannem, dayım, amcam ve arkadaşlarıyla çok kalabalık bir ailede büyüdüm. Neşesi bol bir evdi. Yeşil Kıbrıs Cennet Antalya Oteli diye evimize bir ad bile takmışlardı ve biz çok gülen hatta her şeye gülen iki kız çocuğuyduk. Sevmeyi ve paylaşmayı o kalabalık evimizde öğrendim. Annem kocasına çok aşık bir kadındı. Dayanılmaz migren ağrılarına ve çalışma hayatına rağmen tek bir gün bile bizi kahvaltısız okula yollamadı. Babam disiplinli ve mükemmeliyetçi olmasına karşın son derece gerçekçi, adil ve sevgi dolu biriydi. Bize hep terazinin tam ortasından tutmayı öğretti, daima hakkaniyetli olmak zorundaydık. O’nun için herkes pırlantaydı, bize kötü insan yoktur derdi hep, biz de inanırdık. Bugün insanları anlamaya çalışmamdaki çabamın, nöronlarıma çocukluğumda yerleşen bu bağlantıyla ilgili olduğuna inanıyorum.
Öğretim sisteminin hiç bana göre olmaması nedeni ile okul zamanlarının benim gibi öğrencilerin hayatını çaldığını düşünürüm. Okurken keyif aldığım tarih dersi bile sınavlarda kâbusum olurdu. Lidyalılar, Asurlar, Fenikeliler; milattan önceler-sonralar hepsi birbirine girerdi. Eğitim sisteminin hala ezbere dayalı olması, benim gibi ezber hafızası olmayan öğrenciler için eminim problem olmaya devam ediyordur. İletişim konusunda genlerimden aldığım yeteneğimi biraz daha profesyonel bir biçime taşıyabilme amacı ile Halkla İlişkiler bölümünde okudum, genlerim bu işi öyle iyi çözmüş olacak ki inanın yeni hiçbir şey öğrenmedim; içten ve samimi bir iletişimin açmayacağı hiçbir kapı yok.
Çok klasik bir cümle ama en çok anne olmayı sevdim ben de. Bir gün bir gazetenin astroloji köşesinde okumuştum Aslan burcu kadınlarının ormandaki tüm yavruların annesi hissinde olduğunu. Bu gerçekten böyle mi bilmiyorum ama ben kendimi her çocuktan sorumlu hissettim anneliğimle ilgili. Bana dünyanın en şanslı annesi olduğumu hissettiren yavrularım ve şimdilerde onların da yavrularıyla anneanneliğin ve babaanneliğin müthiş keyfini yaşıyorum. Bıdıklarım bana anneanne, babaanne yerine “Dilek han” demeyi uygun gördüler ben de bu koca hanlığın tadını çıkarıyorum.
“Uyuyan Güzel” diye isimlendirdiğim Antalya’da yaşıyorum çok uzun yıllardır. Portakal çiçeklerinin rayihasıyla uyuduğunu düşündüğüm bu muhteşem doğanın uyanmasını artık hiç istemiyorum.
Hayatım boyunca neredeyse hep gönüllü çalıştım. Özgür ruhum için bu belki de kendimin bile yeni fark ettiği bir seçimdi. Özel radyolarda programlar yaptım uzun yıllar, dergilerde köşe yazıları yazdım. Ayrıldığım eşimin belediye başkanlığı döneminde gönüllü arkadaşlarımla bir kadın grubu oluşturdum Muratpaşa ilçesinin sınırları içinde seçtiğimiz pilot bölgelerde eğitim çalışmaları yapardık. Bu dönemde çok değerli yazarlarımızla tanıştım, yazılarımda o beraberliklerimizle ilgili anıları okuyabilirsiniz. Bütün bu çalışmalarda pek çok kurumun bize katkıları oldu özellikle Antalya Devlet Tiyatrosu, Antalya Opera ve Balesi yöneticilerine ve sanatçılarına şükran duygularım sonsuz. Bizi hiç yalnız bırakmadılar çünkü…
Yeni şeyler öğrenmek en büyük hobim. Beynin çalışması ve psikoloji merakım bu konularda fazlasıyla kitaplar okutuyor bana. Spiritüel konulara ilgim ise çocukluğumdan. Çocukken hepimizin zihinsel anlamda bağlarımız olduğunu düşünürdüm, bugün bunlar kanıtlandı artık.
Bilginin ve iyi insan olmanın gücüne hep inanırım. Son cümlelerimi özellikle kendi jenerasyonumla paylaşmak istiyorum. Zihnimi depo olarak görüyorum, depoya aldığım her bir veri zihnimin sınırlarını genişleterek büyütüyor.
Bu verileri, gerçek anlamları ve birbirleri ile bağlantılayarak muazzam bir oyun alanı yaratıyorum; felsefi düşünmeye başlıyor, bitmeyen sorularıma cevaplar buluyorum ve hayatı yeni anlamlarla keşfetmenin keyfini yaşıyorum. Sonuç; neşe, coşku ve çoğalan enerji… Bu yazıyı uzun süre öteledim, iteledim ama sular seller gibi aktı yazarken. Okuduğunuz için teşekkür ederim.