Kalbinizi Siz Bulun Önce
Duyguların özlemini çekmek diye bir şey var artık, bilmiyorum belki de bana öyle geliyor. Sabah sabah dinlediğim, Edith Piaf’ın genizden gelen sert ve güçlü sesi, ardından izlediğim yavru şempanzenin bir bebeği severken incitmemeye çalışan usul usul dokunuşları dağıttı beni. Unutmuşum çoktandır dibe dalmayı bir girdap gibi çekildim kendime.
İster sert ister yumuşacık ama sahici bir dili, en içten gelen duyguların konuştuğu gözbebeklerini, ışıl ışıl parlayan, umut ve neşe saçan gülümsemeleri özlemeyeniniz var mı?
Ne kadar hoyrat ne kadar karanlık bir zamanın içinden geçiyoruz. Herkes kendi sularının en sığ, en durgun kıyısına çekilmiş gibi. Sanki bu mavilik hiç bitmeyecek, kocaman bir karanlık bizi içine çekmeyecek gibi.
Çevremdeki insanlar, okuduğum yazılar hep mutsuzluk dili ile konuşuyor. Sohbetler yavan ilişkiler yalan.
Aslında ilişki birden fazla kişinin arasında yaşanır gibi düşünülür ama ilişki hep önce kendimizle başlar. İyice kalabalıklaşan zihnimizin hakikatle yüzleşebilmesi, onlarca doğrunun içinde canımızı acıtsa bile en doğruyu bulabilmesi tabi ki kolay değil. Haz denilen geçici bir duygu var çünkü hepimizi eline geçiren. Kimsenin tahammülü yok artık durup düşünmelere, kendiyle yüzleşmelere.
Hayatımızı haz ve hız ele geçirmiş durumda.
En sahici en doyurucu duygularımızla vedalaştık çoktan, onlara ulaşmak için ne sabrımız ne gücümüz ne de zamanımız var artık. Elimizde oyuncaklarımızla bir dokunuşta sahte gülüşlere gülüyor, sahte mutluluklara inanıyor, sahte bir dünyanın içinde mutluluğu arıyoruz.
Kimsenin ilişkisine burnumu sokmak değil amacım, dedikodu yapmak hiç değil ama son günlerde şahit olduğum birkaç ilişki ilgimi çekti. Fazıl Say ve Ece Dağıstan Say çifti ne hoş bir beraberlik yaşıyorlardı. İlişkilerini belki de daha uzun soluklu tutabilmek için ayrı evleri de vardı. Ben bu kadar birbirine yakışan, birbirini tamamlayan çok az çift gördüm. Ayrı evlerde oturma kararları beni düşündürmüştü, korkudan beslenen bir kaygıyla alınmıştı, sanki bu karar kalpten değil de deneyimlerden gelen bir akılla alınmıştı. Evlilik bitti ama bu iki kişinin birbirine verdiği değer bitmedi, sevgileri de saygıları da ilişkileri de bitmedi.
Semiramis Pekkan Haldun Dormen’le gençliğinde iki yıllık bir beraberlik yaşamış. Haldun Dormen bu yıl hazırladığı müzikalin sonunda Semiramis Pekkan’dan bir şarkı söylemesini istemiş, bilmiyorum izlediniz mi ama ben çok sevdim bu eski aşkın uzun yıllara direnen, sevgiye ve dostluğa dönüşen görüntülerini.
Yine Semiramis Pekkan’ın çok sevdiği eski eşi Ercüment Karacan’la ilgili bir anısı vardı dinlediğim; aşk bitmiş birbirinden ayrılmış yollar, Semiramis Pekkan şimdiki oğlunun babası olan Hintli iş adamıyla tanışmış ve evlenme kararı almışlar. Ercüment Karacan’ın bir şartı var onlar evlenmeden önce Hintli iş adamıyla yemek yiyecek ve onu tanıyacak. Yemeğin sonunda her iki adam da çok mutlu ve huzurlu sevdikleri kadınla ilgili.
Sevmek böyle bir şey aslında; bütün mesele sevdiğiniz kişiyi kalbinize alabilmekte, oysa son zamanlarda bütün ilişkiler kafada yaşanıyor, kalbe inen bir ilişki neredeyse yok ve hep bir hesap kafalarda. Duyguların bile hesabı yapılıyor artık, sonuç hep hüsran…
Hayatın sonu zaten hüsran. Final kötü yani…
Bu bir yeni yıl yazısı değil ama yeni yıla giriş yazısı olsun; gelin zihnimizi temize çekelim, boş verin hesap kitap işini, güzel duygular beslensin derinleşsin.
Kulaç sallayın ya da kurbağalama yüzün durmayın yeter ki kıyılarınızda.
Kalbinizi de siz bulun önce, kalbinizin yolunu bulamamışsanız, kimi nasıl nereye götürebilirsiniz ki?