Kara Böcek’le Yemek
Mevsim sonbahardı yanılmıyorsam. Çarşıda ara sokaklarda gezinirken güzel bir balık kokusuydu burnuma gelen. Adımlarım yön değiştirmişti. Kendimi küçücük bir lokantanın önünde buldum. Öylesine küçüktü ki masaları dışarıdaydı. Camdaki yazı ilişti gözüme. ‘Balık ekmek: 1,5 lira.’ Kredi kartının geçmediği de yazıyordu.
Hemen içeri girdim, ekmeğin içini aldırıp, çıtır çıtır balıkları içine doldurttum.
Dışarıdaki masaya tam oturmuştum ki kapkara bir yüzün ortasından bana pırıl pırıl bakan iki göz gördüm. Boncuk boncuk bana bakıyorlardı. Sanıyorum yedi sekiz yaşlarındaydı. Lokmam kocaman oldu yutamadım. “Gel” dedim “Gel otur karşıma” hemen sıcacık bir balık ekmek daha…
İkimizde öyle açız ki sadece yiyoruz. Neyse ki yanımda yedi liram var, geriye dört kalacak. Birden durduğunu gördüm. Gözleri sabit bir noktada takılmış bakıyordu “Ne oldu, neden yemiyorsun? dedim. “Nasıl yiyeyim be abla, abim karşıdan bana bakıyor yiyemem.” Haklıydı az önce ben de yutamamıştım. “Çağır” dedim yanımıza. Abi “Gelmem.” diye tutturdu. 16- 17 yaşlarındaydı. O inat, ben inat arada kalan bizim kara böcek. “Abla ne olur ya verelim yesin.” Zafer benimdi, masada üç kişi olmuştuk. Yeni bir sipariş ve sohbet, keyfimize diyecek yoktu. Derken kara böcek evdeki kedisinden bahsetmeye başladı; o ne yiyordu acaba? Sus diyordum içimden, bana bir de bunları anlatma… Biliyordum annesi, babası, kardeşleri ve daha kimleri vardı.
Garson yanımıza geldi, başka bir şey ister miydik? Kara böcek gözlerimin içindeydi; bu sefer tavuk döner olsundu. Gözüm hemen cama gitti, tavuk döner +ayran:1,5 lira. “Tamam.” dedim. “Ye bakalım.” İkinci ısırıkta gözleri yine dondu. “Ne oldu yine?” dedim. “Abla be baksana amcamın oğlu bana bakıyor, ben nasıl yiyebilirim?” Derken masada dört kişi olduk. Kara böcek keyifli mi keyifli, masanın altında bacakları boşlukta bir ileri bir geri sallanıyor. Benimse parmaklarım hesapta. Neyse tam 7 lira, ohh be tam 7 lira.
Sohbet harika o an hepimizin ruhu aynı yaşta. Onlar mı büyüdü, ben mi küçüldüm bilmiyorum ama kara böceğin boncuk bakışları arkamda bir yerde sabitlendi yine…
“Bana bak kara böcek, yemek yerken sağa sola bakılmaz.” dediysem de nafile şimdi beş kişiydik. Hesabı bıraktım artık. Kredi kartının geçmediğini okumuştum. Kasaya gidince ne yapacağıma karar verirdim. Anın tadını çıkarmalıydım. Benim kara böcek öyle mutluydu ki, sanki hepimize ısmarlayan oydu. Derken sorusunu patlattı “Abla be sen çok mu zenginsin?” Güldüm; onun ayakları oynarken benim parmaklarımın neden oynadığını ona anlatamazdım. Sonra kalktık, vedalaştık, kasaya gittim. Çantamı açtım cüzdanımda yedi lira duruyordu. Önce onu elime aldım cüzdanımı çantaya bırakırken çantanın dibinde birkaç bozuk paranın parladığını gördüm. İnanmıyordum bu bir mucizeydi. Birkaç kuruş da bahşiş bırakmıştım, masamıza hizmet iyiydi çünkü.
Yürümeye başladım o parlak gözler bendeydi, çocuk olmak güzeldi. Sonra kara böceğin sorusu takıldı aklıma. Ben çok mu zengindim, ya da zengin olmak ne demekti?