Kırmızı Mı Mavi Mi?
Sevginin böylesine yitirildiği bir çağda; sevgililer gününün bu kadar abartılı kutlanmaya çalışılması hiç şaşırtıcı olmamalı aslında.
Yüreğine tutunamayan insanoğlu, maddeden başka neye tutunabilirdi ki ayakta kalabilmek için.
Her yeri kırmızıya boyadı, her şekli kalp biçimine dönüştürdü. Yani sevgisinin rengini de seçti, şeklini de…
Oysa kutladığı günün adı da yanlıştı, rengi de.
Sevgi bir tek kişide dondurulacak bir şey değildi çünkü. O insanın insan olma enerjisiydi.
İlle de sahiplenmesi gerekmiyordu bir kişiyi sevgili olmak adına.
O anne olabilirdi ya da baba olabilirdi. Önemli olan tüm çocuklara anne ya da baba olabilmekti.
Çünkü sevgi ancak doğru yürekte bulabilirdi kendi enerjisini.
Sevginin rengini seçerken de ele verdi kendini. Çünkü seçtiği renk şiddetin de rengiydi.
Zaten öyle de yaptı. Sevdiği için yaktı, sevdiği için yıktı ve sevdiği için de öldürdü.
Aşk hiç gelmedi aklına çünkü biliyordu için için onu ilk gün kaybettiğini.
Biliyordu ama onu da yanlış bildi diğerleri gibi.
Elmayı yediği için kaybetti sanıyordu aşkı.
Oysa Tanrı bilirdi yarattığını. Yani bilirdi o elmanın yeneceğini.
İnsanoğlu farklı sınanmıştı oysa, “Ben yemedim, o yedi!” ya da “O yedirdi.” derken kaybetmişti içinin sesini.
Halbuki Tanrı’nın tek emriydi aşk.
Bu kadar güzellik başka ne ile yaratılabilirdi ki.
“Aşıklar Günü” olmalıydı aslında bugünün adı, rengi de mavi.
Kutlamak için ise sadece âşık olmak yetmeli, aşkı kaybetmemek yetmeli.
Aşk sevgiden daha farklı bir duygu çünkü.
Ve aslında bıçak sırtı…
Ona ulaşmak özgürleşmek olmalı benliğinden.
Tüm çiçeklerin sesini duymak ya da işitebilmek ve anlamak tüm canlıların sesini, yoksa tutkunun tutsağı olup yok etmek değil kendini.
Ve rengi de mavi olmalı.
Yere konabilecek kadar farkında uçabilecek kadar da göklerde.
İlle de kutlanacaksa bir bahar ayı seçilmeli aşk için.
Doğanın taze enerjisini de ruhuna almak ve Nisan yağmurlarıyla akıp okyanuslara karışabilmek için.