Şen Biblom
Şen Sahir Sılan Anısına…
Bu satırları yazmak ne kadar zor sevgili Şen biblom…
Yazılarımı bitirdiğimde okuduğum birkaç canımdan biriydin, arardım seni “Yazım!” derdim hemen “Oku!” derdin. Heyecanın beni de heyecanlandırırdı. Sessizce ve dikkatle dinlerdin.
Son yazımda kadınları yazmıştım. “Kızım 80 yaşında da değilsin ki nasıl hissediyorsun bunları?” demiştin. Oysa ikimiz de çok iyi biliyorduk ruhun yaşı olmadığını çünkü bizi birbirimize bağlayan da bu yaşsızlığımızdı.
Kararlılığın, gücün beni hep etkilerdi. Oturduğun o köşende evden çok az dışarı çıkarak kendini heyecanlandıracak ne çok şey bulurdun, nasıl da yıldızların çoğalırdı gözlerinde.
Hastalığın bile yıldırmamıştı seni. “Doktorlar iki ay evden dışarı çıkma dedi, derdime yanacağıma kitap yazayım bari” demiştin.
Yani ölüme bile meydan okumuştun onu önemsemeyerek.
Şaşırırdım; bu hayatı önemsemek miydi yoksa önemsememek mi? Sonra bulmuştum yanıtı önemsemek ya da önemsememek yanlış kelimelerdi. Bu sadece sevmekti. Hayatı sevmek ve saygı duymak. Bir çeşit ibadet aslında. Ölüme de ancak bu duygularla meydan okunabilirdi.
Kitabın basılıp gelmişti bile. “Bir müjdem var!” demiştin “İşin yoksa hemen gel.” İkimiz de nasıl şendik o gün. Kadınlar okusun isterdin kitaplarını. Haklıydın da. Yılmamak, yıkılmamak her şeye rağmen daha güzel nasıl yaşanabilir ve kâğıda dökülebilirdi ki.
Kitaba dökemediğin son gücün de son zamanlarındı. “Kalan ömrümü güzel yaşamak istiyorum.” demiş tedaviyi reddetmiştin.
En çok anne olmayı severdin hayata bir daha gelsem yine anne olmayı isterim derdin.
Ve daha ne çok şey aklımdan geçen…
Kaybettim seni Şen biblom…
Çok üzgünüm…
Üzüntüm senin için değil kendim için aslında…
Bunu en fazla da sen anlarsın…
Kaybettiğim sıcaklığını, içtenliğini, sevgini ne ile doldurabilirim ki…